Bir Bilinmez

 Nasıldı dün akşam? " diye sordu Serkan'a, uykusuzluktan gözleri hafifce şişmişti.

Serkan'nın da durumu ondan pek iyi sayılmazdı. Uykusuz gözler ile kendisine bakıyordu. EVET... ne olduğunu bilmediği ve bir türlü de anlam veremediği bir şey onu korkunç derecede rahatsız etmişti. Aklında ona bir isim verdi... O " BİR BİLİNMEZ " di. "Mehmet sen benim en iyi arkadaşımsın. Bilirsin korkak biri değilimdir ama dün gece korkumdan hiç uyuyamadım. Yani insan olsa neyse de BİR BİLİNMEZE karşı ne yapabilirsin?"

İkiside pek fazla konuşmadan Serkan'ın babasının arabasına bindiler. Sabahları onları okula o bırakırdı. Sınıfa girer girmez gözleri Erman'ı aradı ama Erman yerinde yoktu. Biraz sonra fen öğretmeni içeriye girdiğinde Erman hala görünürlerde yoktu. En sonunda dersin sonlarına doğru çıkageldi. Elinde müdür yardımcısından aldığı geç kağıdı vardı ve kelimenin tam anlamıyla berbat görünüyordu. Uykusuzluktan gözleri iflas etmişti. Gözle görünür şekilde şişikler vardı gözkapaklarında. Bir de bunu desteklercesine üzerinde ölüm yorgunluğu varmış gibi gözüküyordu. Öğretmende bunun farkına vardı ama bir şey demedi. Geç kağıdını alıp sınıf defterinin içine koydu. Bilmeyenler için elbette bu hiç bir şey ifade etmezdi ama Serkan ve Mehmet olayların farkındaydılar. Dehşet içinde Erman'a baktılar. Erman sırasına doğru ilerlerken onlara baktı ve hiç bir şey söylemeden yerine oturdu.

Öğle tatilini beklemek her zamankinden daha zor olmuştu şimdi. Mehmet sıkıntıdan ve meraktan ölmek üzereydi. Gece olanları arabada Serkan'a bile anlatamamıştı ve Erman'a olanlar onu acayip meraklandırıyordu. Saatler yavaş yavaş aktı ve en sonunda öğle tatili geldi. Çocuklar sanki anlaşmışlar gibi bir gün önce konuştukları yere gidip oturdular. Bu sefer Mehmet gözleri ile kendilerine bakan birisini bulmaya çalışıyordu, ama görünürde kendilerini bir ağacın arkasından yada bir arabanın içinden izleyen kimse yoktu. İkiside soru soran ifadelerle Erman'a baktılar. "Acayip kötü bir gece geçirdim" dedi Erman. Bunu söylemesine gerek yoktu, çünkü ilkokul çocuğu bile anlayabilirdi bunu. "Peki ne oldu?" diye sordu

Serkan.

"Hiç bir şey. Yine sabaha kadar uyumadan oturdum. Ama olan sabah oldu!" diye cevapladı.

"Nasıl yani?" diye sordu Mehmet. Güneş ışığında BİR BİLİNMEZİN gelemeyeceğine göre bu onun iğrenç yardakcısının işiydi. Erman ikisininde uykusuz gözlerine bakıp hafifçe güldü. "Annem sabah beni kaldırdı. Ve halimi görünce dehşet içinde kaldı". Suratını gösterdi. Çocuklar evet der gibi başlarını salladılar. O kadar ciddiydiler ki görenler bu çocukların daha bu yaşta ne gibi bir belaya bulaştıklarını merak etmeden duramazdı. Erman devam etti. "Annem hemen babamı çağırdı. İkisi birden beni muayene ettiler. Bilirsiniz babam doktordur. Ama sonra tek sorunun uykusuzluk olduğunu anladılar ve beni sıkıştırmaya başladılar. Ben artık dayanamayarak tam üç gündür hiç uyku uyumadığımı çünkü eğer uyursam hepimizin öleceğini salya sümük ağlayarak anlattım. Babam da annemde çok şaşırdı. Ben abime söylemeyeceğime söz vermiştim ama biz ikimiz ne yapabilirdik ki? Artık onlarında bu işi öğrenmelerinin zamanı gelmişti.

Her şeyi anlattım. Abimin anlattıklarını sanki yaşamışım gibi anlattım. Bu arada hıçkırıklarımı tutamıyordum. Lafım bittiğinde annem bana sarıldı.

Babam ise abimin odasına gitmişti bile. Bir süre sonra ikisi birlikte geldiler odaya. Abimin yanakları kıpkırmızıydı. İlk başta bir anlam veremedim ama sonra anladımki babam fena tokatlamıştı abimi. Keşke söylemeseydim diye düşündüm içimden onlar buna inanmazlar bak işte abimi dövmüş babam dedim içimden. Sonra üzgün gözlerle beni affetmesini dileyerek abime baktım. Ama abim baya bir sarsılmıştı hiç bana bakmadı. En sonunda babam : "abinin sana söyleyecekleri var" dedi. O an bir işler olduğunu anladım. Abim bana bakıp zorlukla bir iki laf etti"

"Ne? nee?" diye bağırdı iki çocuk bir anda. Artık hem meraktan hem de sinirden ayağa kalkmışlardı. O kadar şiddetli bağırmışlardı ki bahçedeki tüm çocuklar dönüp onlara baktı. En sonunda sakinleşip yerlerine oturdular. Bir kez daha sordular:

"Ne dedi abin?"

"Bana baktı ve özür diledi."

"Özür mü diledi? Ne için?"

"Meğerse söylediklerinin hepsi yalanmış. Beni biraz korkutmak istemiş. Bunları anlattıktan sonra bir maske takıp odama gelip beni korkutacakmış. Ama uyuya kalmış ve sabah da bütün söylediklerini unutmuş. Benim bu kadar korkacağımı tahmin etmemiş. "Hem kim Ankara'da BİR BİLİNMEZ olduğuna inanırki?" diyede ekledi en sonunda. İşte o an kendimi kaybettim. Zıplayıp bir kafa atmışım abime yerde iki dakika baygın yattı" en son söylediklerinde artık kendini tutamamış ve kahkahayı koyvermişti. Diğer çocuklarda bir yandan kendilerine kızarken bir yandanda üzerlerindeki büyük stresin kalkmasından sinirleri bozulmuş bir halde onun kahkahasına katıldılar. Biraz önce kavga eder gibi ciddi ciddi oturup bağrışan çocuklar şimdi kahkahalarla gülüyorlardı. Kahkahaları bütün alanda çın çın çınlıyordu. Diğer çocuklar en sonunda bunların tırlattığını düşündüler ama bu çocukların umurunda bile değildi.

"Nasıl kaptırdık kendimizi bu hikayeye yav?" dedi Mehmet bir yandanda çantasını omzuna atarken.

"Valla hiç bilmiyorum. Çok aptalız galiba" diye güldü Serkan o önceden çantasını omzuna almış elleri cebinde yürüyordu.

"Ama düşünsene ya O BİLİNMEZ ŞEY olsaydı. Ne biçim olurdu haa. İlk önce benim evime gelseydi ağızı kan içinde ben hemen senin evine kaçsaydım. Beraberce dövüşseydik. Sonra kaçırsaydık O BİLİNMEZİ " keyiflenerek uzun uzun güldü.

Son Söz:

İnanın bana dostlar çocuklar büyülüdürler! Onların dünyasında her şey gerçektir, ya da gerçekleşebilir! En olmadık şeylere kafa patlatabilirler en olmadık şeylerden zevk alabilirler. Neden sonra çocuklar da büyümeye başladıklarında bu büyü kayboluverir. Ama inanın bana herkes için değil.

Hatta dikkatlice bakarsanız çocukluğunu hiç bir zaman kaybetmemiş insanların, çevrelerine çok hafif bir ışık saçtıklarını görebilirsiniz. Yalan demeyin dikkatlice bakın!

Murat Sönmez (Gece)

Rehberlik Hikayeleri Gösterim: 4444
Yazdır