GECİKEN BULUŞMA

“Monoton bir hayat yaşayan işadamının , çocuklardan ders alıp, geç te olsa hayata sarılışının öyküsü ..... “

Genç adam yarı uykulu girdi işyerine .

Sekreter ;

- Günaydın Engin Bey. Bugün görüşeceğiniz kişilerin listesi. Bunlar da sizi arayarak bulamayanlar. Haluk Bey bugün mutlaka görüşmeniz gerektiğiniz söyledi. Bir de bugün arkadaşlarınıza göndereceğiniz bayram hediyeleri kargoya verildi. Size de birkaç hediye geldi. Masanın üzerinde. Gelen kutularda orada.

Sekreter bir çırpıda sıraladı tüm bunları. Genç adam karşılık vermeden odasına girip kapıyı kapattı.

Büyük odada her şey yerli yerindeydi. On iki senedir aynı büroda avukatlık yapıyordu. Beraber çalıştığı insanlarla arası gayet iyiydi. En çok da çaycı çocukla sohbet etmek hoşuna gidiyordu.

Kimsesi olmayan ve handa yatıp kalkan bu çocuk ona çok samimi ve içten geliyordu. Kendine olan güvenini de takdir ediyordu. Çaycı çocuk da ona fazlasıyla saygı duyuyor başı sıkıştığında yanında oluyordu.

Belki de bunu bilmek hoşuna gidiyordu. Koltuğuna oturup camdan dışarı boş gözlerle baktı. Dışarıda koşuşturan insanlar ; ellerindeki alış veriş paketlerini zor taşıyor gibiydiler.

Çocuğunun elimi sımsıkı tutmuş giden bir anne çekti dikkatini.

Çünkü o kadar mutlu gözüküyordu ki, tebessüm etti. İleride mendil satan üstü başı perişan , üşüdüğü her halinden belli olan çocuğu görene dek sürdü tebessümü...

Aniden asıldı suratı. Derin bir of çekip, sekreteri yanına çağırdı. İçeri giren sekretere biraz para verip dışarıda mendil satan çocuğu gösterdi :

- Gidip bütün mendillerini satın al ve fazladan parayı da ver dedi.

Sekreter anlam verememişti. Ama istenileni yapmak zorundaydı. Anlam vermese de koşar adımlarla çıktı dışarı...

Genç adam tekrar dışarı seyretmeye koyuldu. İnsanlar o kadar hızlı koşuşturuyorlardı ki , bir an hiç kimse yaşadıklarından zevk almıyor , sanki zamanını doldurmaya çalışan mahkumlar gibi volta atıyorlar diye geçirdi içinden. Oysa bayram günü mutlu olmalı gülümsemeli insanlar ....

Tüm bunları beyninden geçirirken kendisini düşündü. Aslında kendisi de çok mutlu değildi. Her gün onlarca dava ile uğraştıktan sonra eve yorgun gittiği için eşine ve çocuğuna gereken ilgiyi gösteremiyordu.

‘Çok çalışmalıyım, çok para kazanmalıyım , çocuğumun geleceğini en iyi şekilde temin etmeliyim, büyüdüğünde benimle gurur duymalı. Sadece onları rahat yaşatmak için çalıştığından dolayı yorgun ve sinirli olduğumu anlamaları gerek aslında. Ne yapsam hepsi onlar için’ diye düşündü.

Sonra kendi yaşantısı ile oğlunun yaşantısını kıyasladı. O kadar farklıydı ki , hiç unutmadığı bayrama döndü. Zengin biri bayramda hediyeler getirmişti yetimhaneye. Herkese dağıtmışlardı ona da bir tane verildi. Büyük bir heyecanla açmıştı paketi. Çok güzel bir araba çıkmıştı içerisinden.

Sevinçle arabayla oynarken büyük çocuklardan biri hızla çekerek kaptı elinden arabayı :

- Eminim bu arabayı da görünce sevinmeyecek bile.

Ama bunları gördüğünde mutluluktan uçacak bir çok çocuk var. Nemlenmiş gözlerini elleriyle sildi ve çekmeceyi açıp eskimiş tüylü tavşanı çıkardı. Sımsıkı sarıldı ona. Senelerdir saklıyordu onu. Nelere şahit olmuştu bu minik tavşan. Yetimhanede o soğuk geçen gecelere, orada aşağılanmalarına , sürekli itilip kakılmasına , gece çalışıp gündüz okumasına , ayakkabı boyacılığı yaptığı zamanlarda da bu tavşan hep yanındaydı. Yatakta gizli gizli , için için ağladığında da bu tavşan şahitti.

Onun donuk gözlerine bakarak yemin etmişti okuyacağına. Okuyup büyük adam olacağına. Okuyup ve hayattan intikam almalıyım diye düşündüğü zamanlarına da sadece bu tavşan şahit olmuştu. Eliyle tavşanı okşarken geçmiş film şeridi gibi geçti gözlerinin önünden. Yaşadığı zorlukları düşününce derin bir oh çekti.

Kafasını kaldırdığında ise , oğlu ve eşini gördü. Hızla sildi gözlerini ve onları tebessüm ederek karşıladı.

- Hanım hoş geldiniz hayırdır ne işiniz var burada ?

Eşi cevap verdi.

- Hayır bey hayır. Sadece oğlumuza yaşadığını , zorluklarla nasıl mücadele ederek bu hale geldiğini anlatınca o da evdeki tüm oyuncaklarını parlak kağıtlara sarmış yetimhanedeki çocuklara götürmek istiyormuş. Biz oraya gidiyorduk sen de gelir misin diye soracaktım.

Genç adamın gözlerinin içi parladı. Oğlunu kucağına alıp sıcak bir öpücük kondurup:

- Yavrum seninle gurur duyuyorum , derken sesi titriyordu.

Çekmeceyi açıp tüylü tavşanına bir kez daha baktı ve gülümseyerek ceketini giydi ve odadan çıktılar. Sekreter onların çıktığını görünce telaşla seslendi :

- Efendim nereye gidiyorsunuz ? Randevularınız var unuttunuz mu ?

Adam gurur ve sevinçle oğlunun minicik eline sımsıkı sarılmış vaziyette hızlı adımlarla ilerleyerek sekretere cevap verdi :

- Hepsini iptal et !

- Peki arayanlara ne diyeyim efendim?

- Gerçek dünyadaki , gerçek insanlarla randevusu varmış yirmi yıl kadar gecikmiş bir randevu ama o yine de gidecekmiş dersin...

- Sekreter bir şey anlamamıştı. Bir şeyler daha soracaktı ki , adam çocuğunun elinden tutarak çoktan uzaklaşmıştı oradan .....

yaşanmış veya yazılmış ... yazarı bilinmiyor ...

Saygılarımla,

Nurgül DÜZ. (ADK)


Yazdır   e-Posta

You have no rights to post comments